Hepimiz belli başlı kitapları okumanın öncesinde,
onları anlamamızı sağlayacak başka kitaplar okumak gerektiğini yani bazı
kitapları birer basamak olarak kullanmamız gerektiğini az çok biliriz. Fakat
bilmediğimiz şey, o kitaptan önce o kadar şey okumanıza rağmen, onu hâlâ
anlayamamamın aslında ne kadar yorucu bir duygu olduğudur. Çünkü tam bir kitabı
okumaya kendinizi çok hazır hissettiğiniz anda, bir bakarsınız ki aslında o
kitaptan aslında hiçbir şey anlamıyorsunuz. Bazen tek bir cümleyi bile tekrar
tekrar okuyup en sonunda anlamaya çalışmaktan yorulup kitabı bırakıyor da
olabilirsiniz. Şahsen bu benim başıma defalarca geldi ve itiraf edelim ki sorun
aslında beyninizde oluşan o yorulma hissinden çok, anlama yetinizin
zayıflığından şüphe etmeye başlamanız. Böyle durumlarda ciddi anlamda kendinizi
sorgulamaya başlıyorsunuz ve eğer kendinizi geliştirmeye açık biri değilseniz,
yani bir yere çabayla değil de doğal zekayla ve yetenekle gelineceğini
düşünüyorsanız, buna katlanması sizin için daha zor oluyor. Gelişime açık benim
gibi birinin zihninde bile, “Bu kitabı anlayacak kapasitede değil miyim?” sorusu
yankılanmaya başlıyorsa, başka birini hiç düşünemiyorum. Sanırım ardına
bakmadan bırakıp kaçardı o kitaptan.
Fakat okumak biraz da bu değil mi? Bize yeni şeyler
öğretmesi, bizim düşünsel kapasitemizi zorlaması, zihnimizin daha önce hiç
gitmediğimiz yerlerine ışık tutması gerekmez mi? Tabii bu uzun süre karanlıkta
kalan gözlerin bir anda ışık görmesi gibi ilk başta biraz sancılı olacaktır
ama, günün sonunda o kapkalın kitaptan sadece bir şey bile öğrenmiş olsak, bu
yine de bir önceki günden daha iyi, daha gelişmiş olduğumuz anlamına gelmez mi?
Bir arkadaşımın da tanımladığı gibi, şöyledir aslında zor kitapları okumak: "Her sabah koşuya çıkmaya karar veren biri, ilk başlarda oldukça zorlanacaktır, ona neredeyse bir azap gibi gelecektir ama sonra alıştıkça bu durum ona memnuniyet katmaya bile başlayacak. Okunması zor kitaplar yani idrak mekanizmasını zorlayan kitaplar için de bu geçerli. Bu tür kitapları okudukça düşünme, fikir yürütme mekanizmasının dişlilerini çalıştırmaya başlarsın ve o pas tutmuş dişliler çalıştıkça pasını üzerinden atmaya ve sonuç vermeye başlar. Pasın üzerinden atılma süreci, koşuya çıkan birinin kondisyonuna ulaşma sürecindeki sıkıntı gibidir."
Bir arkadaşımın da tanımladığı gibi, şöyledir aslında zor kitapları okumak: "Her sabah koşuya çıkmaya karar veren biri, ilk başlarda oldukça zorlanacaktır, ona neredeyse bir azap gibi gelecektir ama sonra alıştıkça bu durum ona memnuniyet katmaya bile başlayacak. Okunması zor kitaplar yani idrak mekanizmasını zorlayan kitaplar için de bu geçerli. Bu tür kitapları okudukça düşünme, fikir yürütme mekanizmasının dişlilerini çalıştırmaya başlarsın ve o pas tutmuş dişliler çalıştıkça pasını üzerinden atmaya ve sonuç vermeye başlar. Pasın üzerinden atılma süreci, koşuya çıkan birinin kondisyonuna ulaşma sürecindeki sıkıntı gibidir."
Ben, işte o fikir yürütme mekanizmasını geliştirmek adına her ne kadar beni sürekli şüpheye düşürse de, daha
önce okumadığım tarzda kitaplar okumayı seviyorum. Çünkü biliyorum ki o kitap bittiğinde ben o kitaba başlamadan önceki
hâlimden çok daha gelişmiş biri olacağım. Fakat doğrusu bana bu kitapları
okurken yardımcı olan tek şey, “Bu kitaplar bittiğinde daha gelişmiş biri
olacağım.” düşüncesi değil. Sadece buna tutunsam, “Ama hâlâ aynı yerdeyim,
hiçbir gelişme göremiyorum.” sanrısına kapılmak çok kolay olurdu. O yüzden
kendime başka düşünme kalıpları ve başka taktikler de buldum. Kendi anlama
yeteneğini sorgulamaya başlayan herkese de bunları sık sık kendine
hatırlatmasını ve uygulamasını tavsiye ederim.
Bir: İlk
olarak, kendinize bu kitabın yazılmasının belki de yıllar aldığını hatırlatın.
Üstelik yazım sürecine aşina olan biri olarak biliyorum ki, o cümleler asla tek
seferde yazılmıyor. Yazar, o cümlelerin üzerinde tek tek o kadar uzun süre
çalışıyor ki, bazen o bile bu durumdan bıkıyor, ona bile kelimeler anlamsız
gelmeye başlıyor. Ve emin olun, o da yazarken fazlasıyla zorlandı. O da bazen
cümlenin gerçekten o anlama gelip gelmediğini sorguladı, onun da kafası
karıştı. Yani sizin anlamaya çalışırken zorlanmanız bu durumda tamamen normal.
Ve hayır, bu sizin aptal olduğunuz anlamına gelmiyor. Sadece başarısız olma
ihtimali yüzünden bir şeylerden kaçmamaya karar vermeniz gerekiyor. Çünkü
sonuçta her ne kadar sizi o noktaya taşıması gereken birçok kitap okuduysanız
da, o kitabı okumadınız. O kitap size
tamamen yeni. O kitap, o yazar, o konu… Farklı birçok etken var ve bunun bazen
zorlanmanıza yol açabileceğini kabul edin.
(Okurken benim aldığım bazı notlar.)
İki:
Bana bu konuda yardımcı olan bir başka şey, okuduğum az bir kısmı, bir
paragrafı belki, anladığım kadarıyla gözden geçirmek. Ben bunun için sanki
karşımdaki birine anlatır gibi konuşmakta buldum yolu. Örneğin, “Yazar burada
bunu savunuyor, çünkü bunun sonucunda şunun olacağını öngörüyor.” diyorum. Eğer
anladığım şeyi tam olarak ifade edemiyorsam metni tekrar okuyor, yine
karşımdakine anlatır gibi kendimle konuşuyorum. Bu bana, yazarın belki de on
satırda uzun uzun anlattığı şeyi, kendim ifadelerimle özetleme imkânı veriyor.
Dolayısıyla aynı zamanda anlatılanlar üstüne düşünmüş de oluyorum. Bu konuşmayı
kitap üstüne yazılı olarak yapmaktan da çekinmiyorum. Çünkü geriye dönüp
sayfaları karıştırdığımda, “Aa evet, burada da böyle bir durum söz konusuydu.”
demek, bu argümanı hatırlayabilmek, fikirlerin kalıcılığı açısından önemli
bulduğum bir şey.
İki
(Bonus): Eğer, “Okuduğum şeyi biraz olsun özetleyecek kadar
bile bir şey anlamadım.” diyorsanız, bir de aynı paragrafı sesli bir şekilde,
vurgulara dikkat ederek okuyun. Bu Türkçe derslerinde özne-yüklem vs. diye
cümleyi ögelerine ayırırken başvurulan bir yöntemdir aslında. Fakat uzun
cümlelerde ve anlaşılması güç paragraflarda da Türkçe derslerinde olduğu gibi yardımınıza
koşabilir.
Üç:
En büyük tuzak olarak bence şunun farkına varmamız lazım: Bazen, kendimizle
alakalı düşüncelerimiz kitaba yansıyabiliyor. Belki gerçekten doğru anlamı
çıkardınız o cümleden ama kafanızın içinde bir ses, “Hayır, bu kadar basit olamaz.
Burada başka bir şey denmek istiyor ama ben anlamıyorum.” diyerek sizi o
şüphenin içine geri çekiyor olabilir. Böyle durumlarda yapabileceğiniz tek şey,
o sesi duymazdan gelmek ve doğru şeyi anladığınıza emin olmak. Kurgu eserlerde
bu genelde böyle değildir, herkes için birden çok gerçeklik olabilir fakat akademik
yazılar gibi belli şeyi söyleyen metinlerde en azından o an da olsa,
anladığınız şeye güvenmeniz gerek. Belki daha sonra yanlış olduğunu fark
edersiniz ama bunun için okumaya devam etmeniz gerekiyor. Korkup bırakırsanız
ortada düzeltebileceğiniz bir şey bile olmayacak.
Dört: Bana
yardımcı olan bir başka konu, okumakta zorlandığım kitap her neyse, onun yanına
başka bir kitap koymak. Örneğin okuduğum bir kitap felsefeye dairse, diğeri ona
nazaran çok daha kolay okunan bir roman oluyor. Böylelikle kitaplar arasında
git gel yaparak okumayı sıkıcı bir hâle getirmekten de kurtulmuş oluyorum.
Üstelik süreç içinde de hem kendimi zorlayacak bir şey yaparak gelişmiş oluyor
hem de okuma sürecime ara vermemiş oluyorum. (Tabii gerçekten benim gibi aynı
anda dört kitap birden okumanızı tavsiye etmem. Ben biraz abartmış durumdayım
sayın okur. Aynı anda iki kitap, ilerleyebildiğinizi hissetmeniz açısından daha
yararlı olacaktır.)
Beş: Fakat
diyelim ki bunların hiçbiri işe yaramıyor. O zaman da o kitabı rafa kaldırıp,
bir süre başka şeyleri okumaktan çekinmememiz gerekiyor. Bunda da utanılacak
hiçbir şey yok. Belki şu an felsefeye dair, ekonomiye dair, sosyolojiye dair
bir şeyler okuyacak ruh halinde değilsiniz. Belki şu an sadece aksiyon dolu
bilim kurgular ya da romantik aşk hikâyeleri ya da komik kısa öyküler okumak
istiyorsunuz. Bu da tamamen normal. Sadece o kitabı tamamen rafa
kaldırmadığınız emin olun bence yine de. Bir gün, ona bir şans daha verin.
Çünkü ilk seferinde çok severek okuduğumuz kitaplarda bile ikinci seferde başka
ayrıntılar yakalayabiliyoruz. Ya da çok sevdiğimiz bir filmi beşinci defa
izlediğimizde bile daha önce gözümüzden kaçan bir sahne görebiliyoruz. Bu
eserlerde bile böyleyse, tamamlamadığımız kitaplarda neler saklıdır kim bilir?
O yüzden o kitaba bir şans daha vermek hep aklınızın bir kenarında bulunsun.
Yeni şeyler denemekten korkmadığınız günler için, bol
okumalar efendim. Ayrıca, unutmayın:
“Hazır olana kadar beklersek,
hayatımızın sonuna kadar beklemek zorunda kalırız.”